BEDENİN SIZISI RUHUN YANSIMASI - Vatandaşın Sesi

BEDENİN SIZISI RUHUN YANSIMASI

Yazar: Özgül Karakeçili | 22.11.2025

Geçtiğimiz hafta atlattığım bir safra kesesi ameliyatı, bana bedenimin sınırlarını fark ettiren bir duraklama yaşattı. Ameliyat yerimin sızısı, fiziksel bir gerçeklik olarak varlığını sürdürürken, zihnimdeki fırtınalar bu acıyı adeta bir ses tahtası gibi yükseltti.

O an fark ettim ki, ruh sağlığı ile beden sağlığı arasındaki ilişki sadece basit bir sözden ibaret değil. Ruh ve beden, birbirine kenetlenmiş iki yakadır. Aslında sızlayan bir vücut, feryat eden bir zihni de beraberinde getiriyordu. Bu ilişki, varoluşumuzun en kadim ve en temel gerçeğidir. Ne de olsa "Beden ruhun elbisesidir."

Hepimiz biliriz: "Sağlık en büyük nimettir." Bu söz, adeta bir şarkının nakaratı gibi dilimizdedir. Ama pratikte çoğu zaman bu gerçeği ya kulak ardı ederiz ya da ertelemeciliğin getirdiği o meşhur "yarın başlarım" tuzağına düşeriz.

Bedenimizin feryatlarını yüksek sesle duymak için, illa bir hastane yatağına mı düşmemiz gerekiyor? Oysa "Sağlamlık ve hastalıktan kurtuluş, bedenin en yüce zenginliğidir." (Publilius Syrus)

Hele ki 6 Şubat gibi ağır badirelerden sonra, ruhumuzdaki kırıklar, yaralar fiziksel sağlığımıza meydan okur hale geliyor. Her ne kadar kişisel ruh sağlığı yolculuğum, hala paylaşmaya hazır olmadığım, hassas bir gündem olsa da, bu deneyimin getirdiği en büyük ders şudur: Fiziksel acı, zihinsel travmanın bir devamı, bir yankısıdır. 

Vücudumuzdaki en sağlam organ bile, zihnin yükünü taşıyamadığında yıpranmaya mahkûm olur.

Kaderimizi inşa eden o ince mimari, düşüncelerimizde başlar: Düşünceler, duyguları doğurur; duygular, davranışlara dönüşür; davranışlar, karakterimizi inşa eder ve karakterimiz ise, kaçınılmaz olarak kaderimizi etkiler. Bu döngünün başlangıç noktası berrak değilse, stres, kaygı ve çözülememiş travmalar; vücutta kortizol salgılanmasından, bağışıklık sisteminin çöküşüne kadar somut etkiler yaratır.

Ne yazık ki, ruhumuz yorgunsa, bedenimiz de er ya da geç yatağa düşecektir. "Ruhumuzu iyileştirdiğimizde bedenimizi de iyileştiririz."

Bu dünyada herkes bir imtihana tabidir. Bedenimizin sızısı da, ruhumuzun yorgunluğu da bu imtihanın birer parçasıdır. Peki, bu çetin mücadelede, kendi acizliğimizle ve çaresiz çırpınışlarımızla nereye kadar gidebiliriz?

Okuduğum kitaplardan, dinlediğim kıymetli alimlerden öğrendiğim ve en derinden hissettiğim bir gerçek var: Ruh sağlığımızı korumanın yegâne yolu, Allah’ı anmak, O’na teslim olmak ve tam bir tevekkül hali içinde olmaktan geçiyor. Zira biliyoruz ki; biz aciz kulların bu çaresiz çırpınışları, eğer sağlam bir dayanağa sahip değilse, nafile kalmaya mahkûmdur.

Bunu bir çoğumuz, ağır badirelerden sonra iliklerimize kadar yaşadık, yaşıyoruz. Bize düşen, doktorun verdiği ilacı yutmak kadar, kalbimizdeki imanı da güçlü tutmaktır. Ruhumuzu terbiye etmek, bedenimize bakmakla eşittir. "Kalbin devası, Allah'ı bilmektir. Bedenin devası, kalbi dinlemektir."(Gazali)

Biliyoruz ki, en büyük dayanağımız O'dur. Bu teslimiyetin bilinciyle, duam şudur: Rabbim, imtihanlarımızı kolaylaştırsın.

Sağlıklı bir beden ve huzurlu bir ruhla yaşamak, bu dünyadaki en büyük lütuftur. Bu nimete şükretmenin yolu ise, hem bedenimize hem de ruhumuza gereken özeni göstermekten, her şeyin sahibine tam bir teslimiyetle sığınmaktan geçer.

Sağlıkla ve umutla kalın.

Ana Sayfaya Dön