17 Ekim. Benim gibi bu okulların sıralarından geçmiş, o zorlu ama kutlu havayı teneffüs etmiş on binlerce insan için bu tarih, sıradan bir gün değil; bir minnet ve aidiyet günüdür.
Bu anlamlı günde, İmam Hatiplerin varlığını borçlu olduğumuz büyük mütefekkir, merhum Celalettin Ökten Hoca'mızı rahmet ve minnetle anıyorum.
Geçtiğimiz günlerde katıldığım İmam Hatip okullarının kuruluş yıl dönümü programı, bir İmam Hatipli olarak beni o kadar derinden duygulandırdı ki, hislerimi kaleme almadan edemedim. Programa katılmak, beni adeta o döneme, liseli yıllarıma götürdü. Gözümde anılarım bir bir canlandı; hocalarımızın o dersliklerde bizlere sadece bilgi değil, hayatı çözmenin anahtarı olan hikmetli sözleri ve gönlümüze dokunan nükteleri sunduğu, kalbimize ilim meşalesi yaktığı günler...
74 yıl önce atılan o tohumun, bugün nasıl bir ulu çınara dönüştüğünü görmek, gerçekten büyük bir gurur.
Anılarımın bu denli canlanmasıyla birlikte, hafızam beni doğrudan o liseli yıllara, İmam Hatip'teki öğrencilik zamanlarıma götürdü.Hani o yıllar; mücadelenin sadece bir kelime değil, bizzat bir yaşam biçimi olduğu yıllar... Bizler, dört duvar arasında sadece ders görmedik; kısıtlı imkanlara, yokluklara ve en önemlisi, hayallerimizin önündeki engellere karşı omuz omuza bir direnişi öğrendik.
İmam Hatip ruhu, o yokluk cenderesinde pişti, daha bir çelikleşti. Her bir derslik, bizim için sadece bir sınıf değil, aynı zamanda azim ve inancın sınandığı birer cepheydi.
Şimdi o günleri, o okul anılarımı gözümde canlandırırken yaşadığım duygu yoğunluğu, boğazımı düğümlüyor. Sanki dün gibi kulağımda çınlayan, kıymetli hocam Gaffari İzci 'nin tefsir derslerinde bizlere hitaben söylediği o eşsiz ferman: "Unutmayın ki bu defterler, sadece ders notu değil, yuvanızın ilk ışığı, ilminizin bereketidir.
Onları en zarif inciniz gibi çeyiz sandığınızın başköşesine yerleştirin." Bize aktarılan bilginin, sadece bir ders notu değil, tüm hayatımızı aydınlatacak bir değerler mirası olduğunu anlatan bu söz, bizlerde silinmez izler bıraktı. O sıralarda başlayan, hala görüştüğüm, hatta dostluğa dönüşmüş arkadaşlıklar da bu kutsal emanetin en güzel hediyesidir.
Ancak bu azimli duruşun yanında, o günün şartlarında yaşadığımız katsayı sorunundan dolayı hayallerimizin önünde yükselen hukuki engelleri de unutamayız. Mücadelemiz keskin, duruşumuz netti.
O gün vazgeçmediğimiz için, geldiğimiz nokta bizim gözümüzde büyük bir nimet, büyük bir lütuftur. Bu kutlu değişimi ve okullarımızın özgürleşmesini gördüğümüz için Cenab-ı Hakk'a sonsuz şükürler olsun.
Peki ya şimdi? Türkiye'nin dört bir yanındaki İmam Hatip okullarının fiziki imkanları, akademik başarısı ve sunduğu eğitim çeşitliliği göz kamaştırıyor.
Gençler artık zorlukla değil, imkanların zenginliğiyle yoğruluyor. İşte tam bu noktada, o eski ruhun bugüne taşınması gerekiyor. Çünkü İmam Hatipli olmanın "ayrıcalığı", yalnızca modern kampüslerden ya da yüksek puanlardan gelmiyor.
Bu ayrıcalık; ilim ile irfanı, fen ile maneviyatı, ahlak ile başarıyı bir arada taşıyabilme yeteneğinden geliyor. İmam Hatipli gençleri, Ökten Hoca'nın kurduğu o köklü mirası, çağın gerektirdiği donanımla birleştirme sorumluluğunu taşıyor.
Onlar, hem bu ülkenin manevi köklerine bağlı kalacak hem de dünyaya yön verecek bilim ve sanatın öncüleri olacaklardır.
74 yıllık bu çınar, nice fırtınalar atlattı, nice meyveler verdi. Bizler, o zorlu günlerin tanıkları olarak, gençlere o mücadele ruhunu ve şükran bilincini aktarmalıyız. Kuruluş yıl dönümümüz kutlu olsun. Başta Celalettin Ökten Hoca olmak üzere, bu okulların çatısı altında emeği geçen her bir öğretmenimize, idarecimize ve öğrencimize şükran borçluyuz.
İmam Hatip ruhu daima yaşasın!