YAŞAMA TERKEDİLMEK
Ben Özgül Karakeçili, ruhunun enkazından yeniden doğan bir yazarı, hayatın en yakıcı ve yıkıcı derslerini öğrenen bir öğrenci ve üç canın emanetçisi... Benim için yazmak, kayıp kelimelerin gölgelerini kovaladığım, yıkılmış köprülerin yerine yenilerini inşa ettiğim bir eylem.
Yıllarca ruhumdaki duygu ve düşünceleri, sadece bana ait bir melodinin notaları gibi çaldım. Hayatın gürültülü caddesinde yaşananları bir müzisyenin kulağından dinledim, kitapların sessiz ritimlerinde kendime bir uyum aradım. Ama öğrendim ki, hayatın en yakıcı bestesi, ne duyduğum seslerde ne de okuduğum dizelerde gizliymiş. O beste, 6 Şubat’ta, toprağın acımasız çığlığındaymış...
Deprem, sadece şehirleri değil, hayatın anlamını da yerle bir etti. O sarsıntı, sadece binaları değil, hayatımızın en temel direklerini de yıkınca "yaşamak" ve "yaşama terk edilmek" arasındaki korkunç uçurumla yüzleştim. Yaşama terk edilmek, enkazın gürültüsü dindikten sonra başlayan o sağır edici sessizlikti. Arayan bir telefonun, kapınızı çalan bir dostun ya da sadece bir fısıltının yokluğuydu. Bu sessizlik, yıkımdan daha ağırdı.
Annemin, babamın, canım Zeyneb'imin, biricik Ahmed'imin nefesi kesilirken, üç çocuğumun ve Meryem'imin elleri elimde, benim nefesim devam ediyor, devam etmek zorundaydı. Onlara sadece anne olmakla kalmadım, aynı zamanda hayatta kalmanın ve umudu ayakta tutmanın ne demek olduğunu da öğretmek zorunda kaldım.
O yıkımın kapıma bıraktığı en ağır yük, hayata devam etme zorunluluğuydu. Uzun süre, nefes almayı bile bir yük gibi taşıdım omuzlarımda. Kalbimin derinliklerinde, paramparça olmuş bir dünyanın enkazıyla baş başa kalmıştım. Herkes benden umut dolu bir hikâye bekliyor, "Ne kadar güçlüsün!" diyordu. Oysa ben, içimdeki kırıklarla o güçlü maskenin altında eziliyordum. Bu süreçte bir şeyi daha fark ettim: Asıl mücadele, enkazdan kurtulmak değil, kurtulduktan sonra büründüğümüz maskelerin altında başlıyordu. Asıl enkaz, büründüğümüz maskelerdi.
Bu maskeler, aynı zamanda insan ilişkilerimin de enkazını ortaya çıkardı. Hayatın bana öğrettiği en ağır derslerden biri şu oldu: Gerçek dostluk, sadece güzel günlerin güneşi altında parlayan bir gül bahçesi değil, alevlerin arasında filizlenen bir tohumdu. Onun varlığı, fırtınalı bir denizde sığınılacak bir liman, yolumu aydınlatan bir fenerdi. Dostluk, sadece neşeli kahkahalarla değil aynı zamanda acının sessizliğini paylaşmakla kurulur. Yargılamadan, "keşke" demeden, sadece orada olmaktır.
Bir şey daha gördüm.Dost sandıklarımın sadece birer gölge olduğunu anladım. Onlar, en çok ihtiyacım olduğu anda empati kavramını rafa kaldırdılar. Empati, kelimelerin tükendiği yerde, bir bakışla, bir dokunuşla "seni anlıyorum" diyebilmekti.
Küçük Prens'te söylendiği gibi: "Dost, senin için yaşamın kapısını aralayandır." Ama onlar kapıyı aralamak yerine, onu üzerime kapattılar. Kendi masumane bahanelerinin ardına saklanarak, beni bu büyük yalnızlığa terk ettiler. Ancak ben bu sayede, sonsuza dek kaybettiğimi sandığım gerçek dostluk kavramını kazandım.
Hayat bazen insanı öyle bir noktaya getirir ki, içindeki fırtınaları kimseyle paylaşmak istemezsin. Kalbinde taşıdığın ağırlığı anlatsan, insanlar anlamayacak, belki de yanlış yorumlayacak... Tam da bu yüzden, Allah'ın bazı acıları insanlara değil, sadece kendisine anlatmamız için verdiğini anladım. Bu anlayış, fırtınanın en şiddetli olduğu anlarda bile bana bir liman sundu.
Kelimelerimin gücünün tükendiği, dilimin aciz kaldığı noktada, son limanım olan duaya sığınıyorum. Yaşadığım onca acı, beni kulluğumdan uzaklaştırmadı çok şükür ; aksine, beni Rabbime daha da yaklaştırdı.
"Ben hüznümü ve kederimi ancak Allah'a arz ederim."(Yusuf, 86)
Allah'ım, hızla geçen bu hayat yolculuğunda. Sana olan kulluğumuzu unutmadan, Senin hoşnutluğunu kazanacak amellerle süsle ömrümüzü. Senin eşsiz şefkatine ve merhametine sığınıyoruz. Allah'ım, korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail eyle. Gelecek ömrümüzü, geçmiş ömrümüzden daha güzel eyle. Bu dünyanın dertleriyle yorulan kalbimizi, Senden gelen lütuflarla mutlu et. Zorlandığımız, daraldığımız anlarımızda da kudretinle destekle... "Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz olurdu" diyen Rabbim; ellerimizi açtık, Senden istiyoruz. İsm-i Âzam’ın ve En Sevgili hürmetine (s.a.v.) dualarımızı kabul eyle.(Amin)
Ana Sayfaya Dön