Ne zaman gökyüzüne baksam, çocukluğumun mavi göğü değil artık üstümdeki. Şehirde güneş bile farklı doğuyor. Betonların arasından usulca süzülmeye çalışan ışık, köyümdeki gibi içimi ısıtmıyor. Oysa Ladik’te sabah güneşi başka doğardı. Göl kıyısından hafifçe esen serinlik, buğulu çay bardaklarıyla birleşirdi. Anam tandırın başında olurdu, babam ise çoktan ahıra inmiş… Biz ise yalınayak, çimende koşardık sabahın serinliğinde.
Gurbette yaşamak…
Bu kelime ne zaman boğazıma oturdu, bilmiyorum. Bir sabah çantamı alıp köyümden ayrıldığımda mı, yoksa ilk defa buradaki kalabalıkta kendimi bu kadar yalnız hissettiğimde mi… Ama bildiğim tek şey var: Gurbet, sadece uzaklık değil, içimizde büyüyen bir boşluk.
Her Samsun türküsü kulağıma değdiğinde, içimde ince bir sızı beliriyor. “Turnam gidersen Mecnun diyara…” diye başlayan o ezgi var ya… İşte o turna gibi ben de başka diyarlardayım. Ama ne bir Leyla var ne de bir Mecnun. Sadece kendi kalbimin kırık dökük hikâyesiyle yürüyorum bu şehirde. Burası ne kadar büyük olursa olsun, köyümün tek taş sokağına değişmem.
Burada insanlar telaşlı, selamsız sabahsız. Oysa bizim orada, Bafra’nın tütün tarlalarından Terme’nin mısırlarına kadar, herkes birbirinin derdini bilirdi. Yağmur yağsa, “Allah bereket versin” denirdi. Şimdi yağmur sadece trafikte sıkışmak demek.
Gurbetin ortasında, içimdeki köy hiç susmuyor. Arada gözümün önüne geliyor: Ayvacık yaylalarında kuzularla koştuğum günler, Çarşamba pazarında anamla pazarlık yaptığım anlar, Vezirköprü’nün kanyonlarında yankılanan çocuk sesim… Ve en çok da dedemin mezarının başında ettiğim dualar eksiliyor burada. Burada dua bile sessiz.
Ama gurbette olmanın bana öğrettiği bir şey var:
Özlemek.
Ve kıymet bilmek.
Bir zamanlar sıkıldığım o sükûneti, şimdi servet sayıyorum. Bir zamanlar uzaklara özenirken, şimdi en çok o uzakları arıyorum.
Bir gün döner miyim bilmiyorum. Ama içimde, Samsun’un dalga sesleriyle yoğrulmuş bir yemin var:
Nereye gidersem gideyim, bu yüreğin kıyısı hep memleketime çarpar.
Orası benim köküm, sesim, toprağım.
Ve ben, bu şehrin kalabalığında dahi, o köy yolunun tozunu içimde taşıyarak yaşıyorum.
Adım her ne kadar gurbette geçse de, yüreğim hâlâ Ladik’in göl kıyısında bir ağacın gölgesinde.