Bireyin yaşamı, toplumsal değişim ve geleceğe dair farkındalık üzerine derinlemesine bir bakış sunan bu köşe yazısı, hayatın anlamını ve yönünü sorgulayanlara sesleniyor.
Bir sabah daha… Gözlerimizi açtığımızda güne dair ilk his neydi? Yorgunluk mu, umut mu, kaygı mı? Belki de her biri bir arada… Modern hayatın koşuşturmasında bu sorunun cevabını bile düşünmeye zamanımız kalmıyor çoğu zaman. Her şey bir rutinin içinde, dakikaların peşinden sürüklenen bir hayat. Ama işte tam da burada sormamız gereken bir soru çıkıyor karşımıza: Gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece yaşamaya çalışıyor muyuz?
Günümüz toplumunda insanlar olarak bir yandan hayatta kalmaya, bir yandan da hayallerimizi kovalamaya çalışıyoruz. Kimimiz gelecek kaygısıyla boğuşuyor, kimimiz geçmişin izlerinde yol almaya çabalıyor. Oysa ne geçmişin zincirine takılı kalmalı ne de gelecek korkusuyla bugünü kaçırmalıyız. Yaşantımız, şu anın içinde saklı. Geleceğimiz ise bu anların toplamında şekilleniyor.
Ekonomik sıkıntılar, toplumsal baskılar, teknolojik gelişmeler, savaşlar, doğal afetler derken insanın iç huzur bulması her geçen gün zorlaşıyor. Sosyal medya, dijital dünya ve sanal hayatlar gerçekliğimizi çarpıtıyor. Birbirine yabancılaşmış insanlar, giderek yalnızlaşan bireyler ve anlamını kaybeden ilişkiler… Tüm bu tablo içinde insanın kendiyle baş başa kalması, kendine dönmesi artık lüks gibi görülüyor.
Ama aslında ihtiyacımız olan tam da bu: Kendimizle yüzleşmek. Kim olduğumuzu, ne istediğimizi, nereye gitmek istediğimizi dürüstçe kendimize sormak. Çünkü geleceği şekillendirecek olan şey, başkalarının bizden bekledikleri değil; bizim içtenlikle inandıklarımızdır.
Bir toplumun gelişimi bireyin farkındalığıyla başlar. Eğer birey kendini tanır, yaşamını sorgular, çevresiyle sağlıklı bağlar kurarsa; toplum da dönüşmeye başlar. Bu yüzden yaşantımıza dönüp bakmak, nereye gittiğimizi anlamaya çalışmak, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur.
Gelecek, umut isteyen bir kavramdır. Umutsuzluk, karanlığın en yoğun halidir. Oysa bizler, geçmişiyle barışmış, bugünü anlamış ve geleceğe inançla bakan bireyler olduğumuz sürece, ne olursa olsun yarını inşa edebiliriz.
Bugün attığımız adımların yankısı, yarın duyulacak. Bir çocuğa verdiğimiz sevgi, bir dostumuza ettiğimiz samimi bir kelime, bir yabancıya uzattığımız yardım eli… Bunların hepsi geleceğin taşlarını döşer. O yüzden küçümsememeliyiz yaptıklarımızı. Hayatın içindeki küçük iyilikler, büyük dönüşümlerin habercisidir.
Sonuç olarak, yaşantımızın hangi aşamasında olduğumuzu sormak, aslında kendimize yönelttiğimiz en cesur sorulardan biridir. Bu sorunun cevabı her gün değişebilir ama önemli olan, bu soruyu sormaya devam etmektir. Çünkü hayat bir yolculuktur; ve bu yolculukta en önemli adım, farkındalıkla atılandır.
Gelin, bugün bu soruyla güne başlayalım: “Ben, yaşantımın neresindeyim ve geleceğime nasıl bir iz bırakmak istiyorum?”
Bilal GELDİ